04 Eylül 2011

BATI’NIN VE TÜRKİYE’NİN SOLU-SAĞI…- ZAFER YAPICI


Değerli okurlarım, “Arap Baharı” söylemiyle Batı, Arap dünyasını kendi çıkarına uygun bir biçimde dönüştürmeye devam ediyor.
Bu dönüşüm sürecinde Batı, kendi içinde ilginç tartışmalar/ittifaklar da yaşıyor.
Son tartışma Almanya’nın sol eğilimli Yeşiller Partisi mensubu eski Dışişleri Bakanı Joschka Fischer ile onun yerine geçen Liberal Serbest Demokrat Parti’li (Freie Demokratische Partei) Guido Westerwelle arasında yaşandı.
“Sosyal Demokrat” Fischer’ın sinirlerini bozan, “Liberal” Westerwelle’nin Çin, Rusya Federasyonu, Hindistan ve Brezilya’yı kastederek “yeni güç merkezleri yeni stratejik ortaklıklara yol açacak” demesi. Ardından da Almanya’nın Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde Libya’ya askeri müdahale gerçekleştirilmesi ile ilgili karara çekimser oy kullanarak, diğer batılı devletlerden farklı bir tavır geliştirmesi.
Fischer, Der Spiegel dergisinde açıkça Westerwelle’yi Batılı müttefikleri ile ters düştüğü için suçluyor. İsviçre gibi kendimizi geri çekemeyiz diyor.
“Solcu Alman” Fischer, “sağcı Alman” Westerwelle’yi Ortadoğu’nun dönüştürülmesi konusunda ABD ile “yeterince” işbirliği yapmadığı için eleştiriyor.
* * *
Gelelim Fransa’ya…
Fransa Dışişleri Bakanı “sağcı” Alain Juppe, Le Parisien gazetesinde Libya’yı bombalama kararını övüyor. Libya’yı bombalamakla Fransa’nın geleceğine yatırım yaptıklarını açık yüreklilikle söylüyor. Fransa’nın dış politikasında bundan böyle “insan hakları” kartını ileri sürerek yeni bir müdahalecilik anlayışı geliştireceklerini ifade ediyor.
Juppe belli ki “Sosyalist” François Mitterrand’ın insan hakları söylemini kullanarak geliştirdiği müdahaleciliği kopya ediyor. François Mitterrand, bilindiği gibi Ortadoğu siyasetini insan hakları kavramsallaştırmasına dayandırmıştı. Bu kavramı kullanarak terörist örgütlerle dirsek teması halinde Türkiye, Suriye ve İran gibi Ortadoğu ülkelerini istikrarsızlaştırmaya dayanan bir strateji geliştirmişti.
Görülüyor ki günümüzde “Fransız sağı”, emperyalist politika geliştirme noktasında geçmişte “Fransız solunun” geliştirmiş olduğu stratejilere dayanıyor.
* * *
Tarihsel açıdan ABD emperyalizminin Avrupa’daki en büyük müttefiki olagelmiş İngiltere’de de durum pek farklı değil.




Muhalefetteki İşçi Partisi’nin gölge Dışişleri Bakanı Douglas Alexander, İşçi Partisi’nin resmi internet sitesinde Libya’da yeni iktidarın uluslararası toplum tarafından artan oranda tanınmasını olumlu bir gelişme olarak değerlendiriyor. İktidardaki “sağ” Muhafazakar Parti’nin lideri David Cameron “İngiltere olarak Suriye konusunda da sert tedbirlerin alınmasını düşünüyoruz ve bu konuda öncülük yapmaya hazırız.” derken “sol” İşçi Partisi, Cameron’u Beşar Esad yönetimine karşı yeterince sert tedbir almamakla eleştiriyor!
ABD’nin İngiltere’yi “zayıf müttefik” olarak gördüğü yönündeki eleştirilere ise İngiliz Başbakan’ın cevabı hazır. Cameron’a göre “ABD İngiltere’yi en güçlü ve en güvenilir müttefiki olarak görüyor.” Muhalefetteki İşçi Partisi’ne göre ise ABD’nin İngiltere’yi en güçlü ve güvenilir müttefiki olarak görmesi için İngiltere’nin dış politikada üstüne düşen sorumlulukları daha fazla yerine getirmesi gerekiyor!
İngiliz “solu” ile İngiliz “sağı” Batı emperyalizminin sözcülüğü konusunda büyük bir yarış halindeler!
* * *
Görülüyor ki, Batılı devletlerin solu ve sağını birleştiren belirli noktalar var. İster adını “Kutsal İttifak” koyun, ister “Milli Mutabakat”!
Belli konularda Batı’da sol ve sağ aynı stratejileri savunuyor. Birbirlerinin antitezini geliştirmekten özenle kaçınıyorlar, sadece birbirlerini “mutabakat” halinde oldukları stratejilerin gereğini yeterince yerine getirmemekle eleştiriyorlar.
Batılı olmayanı sömürme, sol ve sağın mutabakat konularının başında geliyor!
Batı’da sol ile sağ arasındaki bu işbirliği aslında gayet olağan. Nitekim, sömürgecilik tarihinde Batılı devletlerce sömürgecilik neticesinde elde edilen artı üründen sermaye kesimi aslan payını alırken, işçiler de bu artı ürünü “tırtıklamamışlar” mıydı?
Dolayısıyla temel çelişkinin “sömüren/sömürülen” milletler arasında olduğu tarihsel dönem sürüyor.
Değişen sadece sömürünün biçimi, yöntemi ve araçları!
* * *
Böyle bir ortamda sömürülen ülkelerin “sol” hareketlerine önemli bir görev düşüyor.
Çünkü muhafazakar sağ, böyle toplumlarda sadece geleneksel değerleri muhafaza etmiyor. Gelir adaletsizliğinin esas nedeni olan eşitsizlikçi üretim yapısını ve küresel bağımlılık ilişkisini de muhafaza ediyor!
Dolayısıyla sömürülen devletlerin solu, kendini muhafazakar sağın yaklaşımından uzak tutmalı.
Bu da yetmez. Kendini Batı solunun önerdiği sömürü ilişkisinin özüne dokunmayan modellerden de uzak tutmalı!
Tarihimizde bu şekildeki bir sol anlayışı ilk kez Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş aşamasında Mustafa Kemal Atatürk geliştirmişti.
Muhafazakar sağı ve Batı solunu taklit etmeden Mustafa Kemal’i anlamak ve Mustafa Kemal’in ideolojisi çerçevesinde stratejiler geliştirmek bugün CHP’yi yönetenlerin Türk halkına yönelik temel sorumluluğudur!
(05-09-2011 Haber Ekspres Gazetesi)

Hiç yorum yok: