24 Ekim 2011

SINIRI AŞMAK- ZAFER YAPICI


19 Ekim tarihinde Hakkari Çukurca’da gerçekleştirilen yirmi dört canımızı yitirdiğimiz hain terör saldırısının 20 Ekim tarihli Zaman Gazetesi’nde yer alış biçimi oldukça can sıkıcıydı.
Zaman Gazetesi bu terör eylemini “Sınırı Aştılar” başlığıyla verdi.
Ne demek sınırı aşmak?
MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın “bir noktaya kadar tolere edebiliyoruz” dediği sınır bu muydu? Günlük, haftalık, aylık “tolere edilebilir” (!) şehit sayımız mı vardı? Bu sayılar aşılınca mı teröre karşı önlem alınacaktı?
Yirmi dört can yitirilince mi terör örgütü sınırı aşmış oldu? On sekiz şehit olsaydı aşılmayacak mıydı bu sınır? Ya da her gün birkaç şehidimiz olduğunda, haftalık on beşin altında kaldığında bu sayı, tolere edilebilir bir durum mu oluşacaktı? Sınır aşılmamış mı olacaktı?
* * *
Değerli okurlarım, böyle saçma sapan bir mantıkla terörle mücadele edilebilir mi? Terör sorunu yaşayan herhangi bir ülkede, bu başlık atabilecek kadar şehitliği hafife alan bir gazete görme olasılığınız var mıdır?
* * *
Terörle mücadele kararlılığı gösteren bir ülke yönetiminden beklenen, terörizmi bir noktaya kadar hoş karşılayan gazeteleri uyarmasıdır.
Oysa başbakan Erdoğan, “seçtiği” medya yöneticileriyle toplantısında, terör şehitlerimizin acılarının paylaşılmasını teröre dolaylı destek olarak tanımladı. Erdoğan şöyle dedi: “Medyaya bir müdahale arzusunda değiliz. Bu demokratik bir durum da olmaz. Ancak otokontrol mekanizmasının daha iyi çalıştırılmasını bekliyoruz. Şehidinin başındaki annenin görüntüsünü tekrar tekrar anlatmak PKK’dan başka kimsenin işine yaramaz. Çatışma dili savaş dili ülkenin birliğine hizmet etmez. Bu ve benzeri konuları toplantıda etraflıca ele aldık.”
İyi. Medya organları şehitlerin adlarını saymakla yetinsinler, bu konudaki toplumsal tepkiyi yansıtmasınlar. Hatta saymasınlar da. “Bugün tolere edilebilir miktarda şehidimiz var” desinler. “Sınırı aşmadan”, olayı “tolere edilebilir” bir boyutta tutsunlar!
Nazilli Beğerli köyünde açlık ve yoksulluk içinde yaşayan şehit Mehmet Çetin’in ailesinden kimsenin haberi olmasın.
Sakaryalı Jandarma Çavuş Birol Elmas’ın, annesi ve kardeşlerinin yaşadığı evin borcundan dolayı kesik olan elektriğini devletin değil, Sakarya Elektrik Dağıtım Şirketi çalışanlarının aralarında para toplayarak açtırdığını kimse bilmesin.
Ispartalı Süleyman Kalkan’ın, Artvinli Soner Ateşsaçan’ın, Hataylı Mesut Cengiz’in, Erzurumlu Murat Kazanç’ın, Ağrılı Ramazan Akın’ın, Sinoplu Halil Özdoğru’nun… şehitlerimizin bir zamanlar yaşıyor olduklarını bile kimse duymasın.
Somali için (başbakanın gözüne girebilmek için) çırpınanların, Başbakan’ın annesi vefat edince gazetelere ilan verme kuyruğuna giren özel ve tüzel kişilerin, şirket, sendika ve spor kulübü patronlarının şehit yakınlarına destek için kılını kıpırdatmadığını kimse görmesin.
Aklımıza, gönlümüze de mi kilit vuralım?...
(hABER eKSPRES gAZETESİ- 24 EKİM 2011)

Hiç yorum yok: