22 Ağustos 2009

MİLLİ KİMLİĞİ ETNİK KİMLİĞE DÖNÜŞTÜRME "AÇILIMI"! (1) - ZAFER YAPICI

Değerli okurlarım, son günlerde ülkemizde hükümet ile AKP yandaşı medya-akademisyenler kanalıyla milli kimliğimizi etnik bir içeriğe sahipmiş gibi sunan bir kampanya yürütülüyor. Açık ki bu kampanya, son tahlilde milli kimliği aşındırma amacına hizmet ediyor.

Bugünkü yazımızda birkaç kuramsal argüman ve tarihsel kanıtla bu kampanyanın açıkça söylenen ya da ima edilen temel iddialarını çürütelim.

* * *

Kampanyanın birinci iddiası: Türk milli kimliği, etnik kimliğe dayanmıştır.

Cevap: Bir ulusun milli kimliğinin yegane göstergesi etnik kimlik değildir. Tarihte kimi uluslaşma süreçlerinin etnik bir içerikle yürütüldüğü doğrudur. Oysa etnik kimliğin uluslaşma sürecinde sınırlı bir biçimde kullanılması yahut hiç kullanılmaması da mümkündür (ki temel hak ve özgürlükler açısından baktığımızda ideali budur). Dünyada etnik ölçütlere göre ayrımcılığı merkeze alarak değil, yurttaşlığa dayanarak ulus inşasının en belirgin örneklerinden biri Mustafa Kemal Atatürk'ün Türkiyesi olarak gösterilmektedir. Atatürk, "Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir" diyerek, Türk milletini bir etnik kökene değil, bir ideal birlikteliğine dayandırmış ve ırkçılığa geçit vermeyen bir millet düşüncesini oluşturmuştur. Dolayısıyla Türk milli kimliğinin mayasında etnik unsurlar değil, bir ideal birlikteliği, ayrımcılık değil birleştiricilik vardır.

* * *

Kampanyanın ikinci iddiası: Özgürleşme ancak etnik kimlikleri merkeze alarak gerçekleşir.


Cevap: Etnik kimlikler birbirlerine düşman olarak da tanımlanabilirler, dost olarak da. Bugün Türkiye'de siyaset aracılığıyla örneğin Kürt kimliği Türk kimliği karşıtlığı üzerinden inşa ediliyor. Hükümet de "açılımlarıyla" ve Türk milli kimliğini hasıraltı edip, Türk kimliğini etnikliğe indirgemeye dönük söylemiyle bu sürece dolaylı destek veriyor. Böylelikle bir taraftan bizleri bütünleştiren etnik-ötesi milli kimliğimiz aşındırılırken, diğer taraftan etnik kimlikler düşmanlaştırılıyor. Ortak noktalar, ideal birliktelikleri zayıflatılmış oluyor.
Düşmanlığa pirim verildiği ve ideal birlikteliğinin yok edildiği durumlarda hiç özgürleşme gerçekleşebilir mi? Polonyalı ünlü sosyal bilimci Bronislav Malinovski de iki dünya savaşı arası dönemde özgürleşmenin ancak etnik kimlikleri merkeze alarak gerçekleşebileceğini söylüyor, ideal birlikteliğini önemsiz buluyordu. Sonuçta ne mi oldu? Ülkesi önce zayıfladı, sonra faşizmin işgaline uğradı...

* * *

Kampanyanın üçüncü iddiası: Ulus-devletin sonu gelmiştir. Küreselleşmenin dinamikleriyle uyumlu olmak için gerekirse ülkenin üniter yapısı bile tartışmaya açılmalı.


Cevap: Amaç özgürleşme ise, küreselleşmenin dinamikleriyle, bir başka ifadeyle yeni emperyalizmle uyumlu olarak nasıl özgürleşilir ki? Türkiye'nin emperyalizme karşı özgürleşmesinin tek yolunu Mustafa Kemal Atatürk, Kurtuluş Savaşı'nda gördü. Bölünmeyle değil, etnik kimlikler ötesi bir bütünleşmeyle savunuldu bu topraklar, bu ulusun hakları... Yanıbaşımızda Irak'ın "özgürleştirilmesi" faciası tüm acısıyla yaşanıyorken, aynı şeyi bu kez Türkiye için önerirken yüzünüz nasıl kızarmıyor?

* * *

Değerli okurlarım, bu konuyu işlemeye yarın da devam edeceğiz.

(Haber Ekspres, 18 Ağustos 2009)

Hiç yorum yok: