15 Mayıs 2011
DIŞ POLİTİKAMIZI KİMLER ÜRETİYOR, KİMLER YÜRÜTÜYOR?- ZAFER YAPICI
Dış politikanın üretilmesi ve yürütülmesi konuları devletler açısından kritik önemdedir. Çünkü devletlerin dış politik başarıları, şekillendirdikleri politikaların doğru olmalarına ve doğru biçimde hayata geçirilmelerine bağlıdır. Ülkenin dış politikasının bu işin uzmanları ve devlet geleneğini içselleştirmiş kurumsal yapılar tarafından üretilmesi politikaların başarı şansını arttırır. Üretilen dış politika ilke ve stratejilerinin bu geleneğe sahip kurumların temsilcileri tarafından hayata geçirilmesi ise diplomatik zaferler elde etmek için vazgeçilmezdir.
Ne yazık ki AKP iktidarı, dış politika üretim ve yürütme sürecinde hem işin uzmanlarını hem de devlet geleneğini içselleştirmiş kurumları devre dışı bırakmakta, dış politikayı, dış politika eğitimi bile almamış birkaç danışmanın inisiyatifine terk etmekte, hatta diplomatik misyonla uzaktan yakından bağlantısı olmayan kişileri diplomatik misyonların başlarına taşımaktadır.
AKP iktidarında dış politika ilkeleri ve stratejileri belirlenirken bir taraftan bilimsellikten uzaklaşılmakta, diğer taraftan bu alanda eğitim görmüş meslek memurları ve dış politika yapımında ciddi bir araç olan Dışişleri Bakanlığı devre dışı bırakılmaktadır.
Bırakın temel dış politika ilkelerinin belirlenmesini devletler arasında gerçekleşen sıradan diplomatik ilişkilerde bile danışmanlar diplomatların önüne geçmekte, hiçbir sorumluluğu olmayan danışmanlar akıl almaz fiili yetkilerle donatılmakta, diplomatların temsil yetkileri ellerinden alınmaktadır.
Yukarıda ifade ettiğimiz gibi, sadece dış politikanın üretilmesi sürecinde değil, üretilen dış politikanın hayata aktarılması sürecinde de meslekten diplomatların ağırlıkları gittikçe azalmaktadır. AKP iktidarında bu durum; dış politika eğitimi almamış, Türk dış politika geleneğini meslek için eğitim ve deneyimle içselleştirmemiş kişilerin en yüksek diplomatik derece olan büyükelçilik konumuna taşınmaları noktasına kadar erişmiştir.
Son örnek, şubat ayında Kıbrıs Büyükelçiliği görevine atanan Halil İbrahim Akça’dır.
Akça İstanbul Teknik Üniversitesi, Elektronik ve Haberleşme Mühendisliği Bölümü’nden mezun olmuş. Bir süre Devlet Planlama Teşkilatı’nda çalışmış. 1992-1994 yılları arasında ABD’de University of Delaware’de Ekonomi Master’ı yapmış ve 1996 yılında Planlama Uzmanı olmuş.
Diplomasi eğitimi almamış, Dışişleri Bakanlığı’nın tedrisatından geçmemiş...
Ve tüm bu süreçleri yaşayan kişilerin başına diplomatik misyon şefi sıfatıyla atanmış.
Görünen, bu atamanın yasal olduğu…
Çünkü Devlet Memurları Yasası’na göre büyükelçiler istisnai memur statüsündeler. Büyükelçi atamaları, bütün bakanların imzasını taşıyan müşterek kararnamenin Cumhurbaşkanı tarafından onaylanması suretiyle yapılıyor. Hükümet, devlet memuru olabilmek için gerekli genel şartları taşıyan kişileri, kararname ile Büyükelçi olarak atayabiliyor. Dışişleri Bakanlığı dışından atanan Büyükelçilerin, görevleri sona erdikten sonra bu bakanlık ile olan ilişkileri sona eriyor.
Yani hükümet isterse diplomatik tecrübe sahibi olmayan ancak devlet memuru olabilmek için genel şartları taşıyan fırıncı Mehmet Efendi’yi yahut turşucu Hüsrev Efendi’yi dilediği devlete diplomatik misyon şefi olarak atayabilir. Fırıncı Mehmet Efendi yahut turşucu Hüsrev Efendi, güven mektuplarını gönderildikleri ülkelerin devlet başkanlarına iletirler ve kabul edilme koşuluyla göreve başlarlar…
Yasalar böyle bir duruma olanak tanımakla beraber, Türk dışişleri geleneğinde AKP iktidarına kadar gelen süre boyunca, Dışişleri Bakanlığı’nın tam olarak kurumsallaşmasıyla birlikte diplomatik misyonların başına meslekten diplomatların atanması teamülü izlenmiştir.
Ne yazık ki, bu teamül AKP ile birlikte tehlikeli bir biçimde terk edilmektedir.
Elektrik mühendisi büyükelçimize dönecek olursak, Sayın Akça’nın göreve atanmasının hemen ardından söylediği sözler, diplomasi konusunda yukarıda aktardığımız tezlerin doğruluğunu şüpheye yer vermeden kanıtlar niteliktedir. Bakınız elektrik mühendisi diplomatımız neler demiş:
- KKTC’deki temel sorun, çalışanların çok yüksek ücret alması ve fazla insan çalışması. Hepsinde çok güçlü sendikalar var ve sendikalar tasarruf yönünde atılacak adımların hepsini engelliyor.
- Sendikal hakların kullanım şekli çok tahripkar, kamu hizmet sunumunu olumsuz etkiliyor. Örneğin, sınav yapılacağı gün öğretmenler greve gidiyor, sınav saati geçiyor, grevi bitiriyorlar. Güçlerini böyle kullanıyorlar. Birçok yasada, sendikal hakların daraltılmasına ve kullanım şeklinin düzenlenmesine ihtiyaç var.
Türkiye, yıllardır diplomatik düzlemde KKTC’nin bağımsızlığının tanınması mücadelesini veriyor. Ancak Sayın Akça diplomatik teamüllere aykırı bu sözleri söyleyerek büyükelçi olduğunun henüz farkına varmamış görünüyor. Büyük bir olasılıkla atandığı şehrin her sorunuyla ilgili yorum yapma hakkını kendinde gören bir vali sanıyor kendini… Büyükelçinin sosyal devlet ve sendikal hareket düşmanı partizan tavrı da cabası…
Böyle bir yaklaşım, KKTC halkını ne yazık ki Türkiye’den uzaklaştırıyor…
AKP’nin “sıfır sorunlu” dış politikası, kendini vali sanan büyükelçilerle, dış politikamızı tutarsızlaştıran danışmanlarla yürütülüyor.
Sorun çözücü değil, sorun yaratıcı bir biçime her gün biraz daha fazla bürünüyor…
(Hber Ekspres Gazetesi- 16 Mayıs 2011)
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder