05 Mart 2012

ÇOCUKLUĞUMUZ, ÇOCUKLARIMIZ VE TORUNLARIMIZ… ZAFER YAPICI


Bazen çocukluğumun o güzel günlerini hatırlarım. Tatlı bir tebessümle ve bir parça özlemle dalıp giderim o anlara bazen. Neden tebessümle ve özlemle anarım o yakın ama “milattan önce zamanları” bilir misiniz? Aslında hepiniz bilirsiniz…
Kiminiz çocukluğa özgü bir saflıkla, o ‘bir varmış bir yokmuş zamanlarda’ hep güzellikleri görürdünüz, kötülükleri ötelerdiniz diyebilirsiniz bana. Sonra da eklersiniz: Yıllardan bugüne hafızanızda kalanlar da hep o güzellikler olmuştur diye… Ya da, kiminiz çıkarsınız bir “zaman içinde yolculuğa”, benimle aynı yelkenlide. Çocuk saflığına bürünürsünüz bir anda, ne kadar acımasız kılsa da hayat sizi yaşlandıkça. Ve sonra fark edersiniz değişimini alışkanlıkların, yitip gidişini eski zamanların, silinişini yürekten dostlukların, komşulukların, yoldaşlıkların… Yaşlı gözlerle bakmanın yetmediğini anlarsınız “dünyayı kurtaran adam” olmaya…
Sonra çevreye bakarsınız kiminiz. Ormanların yerini ağaçlara bıraktığını görürsünüz. Tek tük… Talan edilen sadece ormanlar mıdır oysa? Biz de talan edilmedik mi toplumca son zamanlarda… Şimdi de, “ne bir orman gibi kardeşçesine” yaşayabiliyoruz, ne de “bir ağaç gibi tek ve hür”…Tahtadan gövdeleri beden yapmışızdır bazımız bireyci ve çıkarcı; sonradan görme ruhlarımıza. Kılınan sadece çocuk ruhlarımızın cenaze namazlarıdır…
“Bireyler topluluğumuz” içine kapanmıştır… Evini otel gibi kullanan, evden işe, işten eve gidenlerin dünyası olmuştur yaşadığımız. Komşuluk ilişkileri, iş ilişkileri, mesleki ilişkiler, toplumsal ilişkiler kaybolmuştur adeta. “Cemaatleştirilemeyenler”, sokulamayanlar yobaz kalıplara, etkisizleştirilmiştir duyarsız yaşam alanlarında. Bireysel çıkarın parıltısı iki, bilemediniz üç kişilik dünyalar yaratmıştır. İletişim sanallaşmıştır, yok olmuştur bir başka deyişle “sözde iletişim çağında”!
Sokağa çıktığımızda ilk karşılaştığımız komşumuza “-günaydın, nasılsınız”, üzgün birisini görünce “-neden üzgünsünüz? konuşabilir miyiz? yardım edebilir miyim?” demeyi çoktan bir kenara bıraktık. Yolda, trafikte yapılan hataları söylemeye bile cesaret edemez hale geldik. Hele birey ve toplum olarak ülkemizle ilgili sorunları…
Söylesek dahi hiddete, şiddete maruz kaldık çoğunlukla. Tepkisizleştirildik. Galiba biz halk olarak uyutulmakla kalmadık, uyuşturulduk…
Ekonomik durumlar, siyasal, sosyal ve kültürel durumları etkiledi. En çok etkileyen de şu her odamızı, her yaşam alanımızı zapt eden sihirli kutular oldu. Televizyonlar ve bilgisayarlar bizi evlerimize kilitledi; birbirimizle son bağlarımızı da kesti. Pembe diziler, televoleler yeni rol kalıpları yarattılar, bizi bizden aldılar. Maçlar deseniz, hareketsizleştirdiler hepimizi. Internet büyüttü iletişimsizliğimizi. Oysa tuşlar yerini tutamazdılar sıcak bir selamlaşmanın…
Kapanırken içimize, bir kültürel hegemonya boğdu bizleri. Önce “yurttaşlığımızı” unutturmaya çalıştılar. Atatürk’ü, Atatürk’ün ilkelerini ve devrimlerini unutturmaya çalıştılar, içeriden dışarıdan… Sonra, “ak, ak” diyenler daha da kararttı onurlu geleceğimizi. Üçkağıtçılar kahramanları oldular yalan düzenin. Paralara, ödüllere, itibarlara boğuldular. Güneşimizi çaldıklarını sandılar…
Her şeyimizi çaldılar ama güneşimizi çalamadılar. Yüreğimizin bir yerinde büyüttüğümüz güneşimizi. Çalamadılar çalamayacaklar… Çünkü zamanında “aydınlığın” ne olduğunu çok iyi öğrendik biz, Atamızdan, Mustafa Kemalimizden, Atatürkümüzden… Nereden geleceğini ışığın en iyi biz bildik “çocuk ruhlarımızla”… Karanlığın ne olduğunu en iyi biz anladık…
Buna rağmen bizim çocukluğumuzu da çalmak istediler…

O da yetmedi…
Şimdi de çocukluklarımızın, torunlarımızın o korkusuz, yürekli, olduğu gibi görünen göründüğü gibi olan, ön yargısız; o saf ve temiz çocukluk yıllarını çalmaya ve şekillendirmeye çalışıyorlar 4+4+4’lerle…
Aydınlığa gitmeden güneşlerini çalacaklar çocuklarımızın…
Karanlıkta yaşatacaklar çocuklarımızın çocukluklarını…
…Unutturmak için güneşimizi, Atamızı, Atatürkümüzü; onun felsefesini, ilke ve devrimlerini, laik cumhuriyetimizi…
(Haber Ekspres Gazetesi- 05.03.2012- www.haberekspres.com.tr- www.turkcelil.com) ZAFER YAPICI

Hiç yorum yok: