24 Mart 2008

BİZDEN HATIRLATMASI...-ZAFER YAPICI

Hitler’in partisi Ocak 1919’da Münih’te kuruldu.

Hitler 1920’de Kapp Darbesi’ne karıştı. Ancak işçi ve memurların genel grevi nedeniyle darbe girişimi başarısız oldu.

1923’te bir darbe girişiminde daha bulundu. Ancak bu girişim de ordunun müdahalesiyle önlendi.

Hitler bu iki başarısız girişimden önemli bir ders çıkarttı. İktidarı ele geçirmek gerçekten isteniyorsa, iktidara anayasal yollardan ve hukuka uygun bir biçimde ilerlenecek, sonra da hukuk devleti bir kenara bırakılacak, totaliter devlet kurulacaktı…

Bu nedenle Hitler, iki darbe girişiminden sonra, 30 Ocak 1933 tarihine kadar anayasayı ihlal eden bir davranışta bulunmadı. Hatta Hitler’in partisi “sistem içinde” görünmek için aşırı bir gayret sarf etti.

Bu süreçte, anayasal bir tehdit hissetmeyen Sosyal Demokratlar, Hitler’in partisine gelişebileceği uygun ortamı kendi elleriyle sundular. Alman politikasında o dönemde de belirli bir ağırlığa sahip olan Tutucular ise Nazileri kullanarak politikalarına daha geniş bir toplumsal destek sağlamak istediler.

Ancak, süreç hiç de Tutucular’ın istediği gibi ilerlemedi. Onlar Hitler’i kullanmayı tasarlarken Hitler onları kullandı.

Aşırılık ılımlılığı yendi. Üstelik aşırılar takiye yapıp ılımlı görünürlerken…

Sonuçta Hitler serbest seçimler ile iktidara geldi. İktidara gelir gelmez de yeni seçimler için Meclis’i dağıttı. Yapılan seçimlerde sandalye sayısını arttırdı.

İşte tam bu noktadan sonra anayasa ve hukuka bağlılığı bir kenara bıraktı. Nazi partisi dışındaki tüm partileri kapattı. Tüm siyasal faaliyetleri yasakladı. Ağustos 1934’te Hindenburg’un ölümü üzerine hükümet başkanlığı görevine ek olarak devlet başkanlığı görevini de üstlendi. Almanya’nın “Führer”i oldu.

Bir demokraside hukuk devleti böyle katledildi…

Hitler durmak yok; yola devam dedi…

Kendine bir inanç seçti ve bir düşman yarattı. Alman ırkının üstünlüğü görüşünü Yahudi ve Slav düşmanlığı fikirleriyle sundu.

Bu düşman dış olduğundan daha fazla bir iç düşmandı…

Toplum kısa sürede fişlemelere tabi tutuldu. Ötekileştirilen gruplar kitleler halinde gözaltına alındılar. Uydurma bağlantılar icat edildi. Hitler’in kurbanları ya öldürüldü ya da toplama kamplarına gönderildi.

Irkçılık toplumu kategorilere ayırdı. Yeni dışlayıcı kimlikler yarattı. Görsel semboller üretti. Kimlik politikasıyla düşmanlığı tetikledi...

Sonrasında Nazizm “biz” olarak sunduğu kitlenin desteğini sürdürebilmek için “öteki”ne karşı olumsuz tavrı gittikçe büyüttü. Tüm bunları “demokrasinin” olanaklarıyla yaptı…

Batı demokrasileri ise Nazizm’in bu yükselişi karşısında sessiz kaldılar, bir “yatıştırma politikası” izlediler. İngiliz Başbakanı Chamberlain bu politikanın simge ismi haline geldi. Dahası Nazizm, ülke dışı işgallere başlarken de Batı demokrasilerinden (!) engelleyici bir hareket gelmedi. Almanya 1936’da Ren bölgesini silahlandırdı. 1938’de Avusturya’yı işgal etti ve Çekoslavakya’nın Almanca konuşulan Südetler bölgesinin kendine verilmesini istedi.

Bu yıllarda Fransa, Hitler Almanya’sına taviz üstüne taviz verdi. İngiltere’den ilk tepki, Almanya’nın işgallerinin dünya sistemini değiştirici boyuta ulaşmasıyla geldi. 1939’da ancak Almanya’nın Alman nüfusun yaşamadığı ülkeleri işgal etmeye başlaması ile İngiltere tepki vermeye başladı.

Ancak iş işten geçti…

1919-1933 Hitler’in “hazırlık dönemi” oldu. 1933 sonrası büyük bir baskı ve sindirme. 1939 sonrası çılgınca bir saldırı.

Hukuk devletinin kurumlarının yok edilmesi, haksız gözaltılar, sistemli cinayetler, insan hakları ihlalleri o zamanlar Batı demokrasilerinin tepkilerini çekmedi. Çıkarların tehlikeye girdiği yerde; yani saldırı, sistemi tehdit eder noktaya geldiğinde tepkiler gelmeye başladı.

Bu demek oluyor ki çıkarlar tehlikeye girmeseydi, faşizme tepki de gelmeyebilirdi. Bu nedenle kapitalist sistemin çevre ülkelerinde faşizm oyunu, Hitler örneği sonrasında hep emperyalist sistemle barışık bir biçimde yürütüldü.

Bizden hatırlatması…

(Haber Ekspres, 24 Mart 2008)

Hiç yorum yok: