12 Mart 2008

DEVLET ADAMI OLMAK...-ZAFER YAPICI

27 Kasım 1978 tarihinde Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu (UNESCO) Genel Kurulu almış olduğu bir kararla 1981 yılını Atatürk yılı ilan etmişti.

Birleşmiş Milletler'e üye 156 ülkenin oy birliğiyle alınan UNESCO kararında Atatürk'ten şöyle söz ediliyordu: "Uluslararası anlayış, barış ve insan haklarına saygı yolunda çaba harcamış üstün bir kişi, olağanüstü bir devrimci, sömürgecilik ve emperyalizme karşı savaşan ilk liderlerden biri, dünya barışının öncüsü, insanlar arasında hiçbir renk, din, ırk ayrımı gözetmeyen eşsiz bir devlet adamı..."

Değerli okurlarım, Mustafa Kemal Atatürk'ün insanlar arasında hiçbir renk, din, ırk ayrımı gözetmeyen eşsiz bir devlet adamı olmasının en önemli göstergelerinden biri onun yarattığı millet tanımıdır.

Birçok lider, milleti bir etnik gruba, bir dine ya da bir mezhebe aidiyet biçiminde tanımlayıp, dışlayıcı millet tanımları geliştirmişlerdir. Devleti bir etnik grubun, dinin ya da mezhebin devleti konumuna taşımışlardır.

Oysa Mustafa Kemal Atatürk Türk milletini, "Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türk halkı" olarak tanımlamıştır.

Asıl önemlisi bu tanımı kurucusu olduğu Türkiye Cumhuriyeti'nin temel niteliklerinden biri haline getirmiştir.

Avrupa, Hitler ve Mussolini yönetimleri altında ırka dayalı bir saldırganlığın esiri olurken, Mustafa Kemal'in Türkiyesi ırkçılığa karşı sığınılacak bir liman olmuştur.
Örneğin iktisat profesörleri W. Röpke, A. Rüstow, G. Kessler, F. Neumark; kimya profesörleri F. Arndt, F. Haurowitz, E. M. Alsleben; tıp profesörleri P. Schwartz, R. Nissen, A. Eckstein; müzik profesörleri P. Hindemith, C. Ebert, E. Zuckmayer; hukuk profesörü E.Hirsh; kent bilimci Prof. E. Reuter...Hitler'in zulmünden kaçarak özgür bir biçimde bilim yapabilecekleri Türkiye'ye sığınmışlardır.

Atatürk'e göre, Türk halkı birbiriyle kaynaşmış, müşterek bir geçmişe ve kültüre sahip, milli ülküler için gelecekte birlikte yaşama arzusunda olan bir topluluk olarak Türk milletini oluşturur. Atatürk'ün milliyetçilik anlayışına göre, kendini Türk sayan ve Türk Milleti'ne mensup olmanın şeref ve bilincine sahip herkes Türk'tür. Bu bilinç, Türk milletini milli dava için çalışmaya iten en önemli güçtür.

İşte cumhuriyet bilinci budur. İşte cumhuriyet projesi budur.

İşte Türkiye Modeli budur.

Atatürk bu model ve cumhuriyet projesiyle;

* Uluslararası anlayış ve barış yolunda çaba harcamış,
* Olağanüstü devrimler yapmış,
* Sömürüye, emperyalizme, gericiliğe, ayrıcalıklara ve eşitsizliğe karşı savaşmış,
* İnsan haklarına saygılı bir biçimde dünya barışının öncüsü olmuş, insanlar arasında hiçbir renk, din, ırk ayrımı gözetmeyen eşsiz bir devlet adamı kimliğiyle cumhuriyet bilincini, cumhuriyet projesine dönüştürerek Çağdaş Türkiye Modeli'ni yaratan lider ve büyük devlet adamı kimliğini kazanmıştır.

Değerli okurlarım bugün ne dünya 1978'deki kararın alındığı dünyadır. Ne de Türkiye 1978'in Türkiyesi.

1980'li yıllar, ilki 1500'lerde, ikincisi 1850'lerde yaşanan küreselleşme dalgalarının sonuncusunu simgeler. Küreselleşmenin bu yeni biçimi, 1980'li yıllarda dünyayı egemen güçlerin istediği doğrultuda dönüştürürken Türkiye de bu dönüşümden nasibini almıştır.

1980 sonrası dönemde Türkiye'nin hem ekonomik hem de siyasal düzlemlerde dışa bağımlılığı gittikçe artmıştır. 24 Ocak 1980 kararlarıyla birlikte "küreselleşmeye uyum" söylemleriyle dış ticaret açığı büyütülmüş, spekülasyon ve soygun ekonomisi yasal korumaya kavuşmuş, ülke yeniden yarı sömürge konumuna itilmiştir.

1981 yılının Atatürk yılı ilan edilmesini isteyen ülkelerin büyük bir kısmı bugün çeşitli baskılarla edilgenleştirilmiş durumdadır. Kimlik politikası devletleri parçalamakta, parçalanan devletler birileri tarafından daha kolay yönetilmektedir. Ekonomik baskı devletleri sessizleştirmektedir...

Türkiye'de de siyasal iktidarların Atatürk'ün mantığıyla en ufak bir benzerliği kalmamıştır. Anayasa, türban, YÖK, vakıflar, özelleştirme, maden yasası, tütün yasası bu duruma birkaç örnektir. Artık etnik ve mezhepsel hatlar boyunca siyaset yapanlar ve (böylelikle) küresel ekonominin çıkarına hareket edenler popülerleştirilmektedir.

1980'den itibaren ezen-ezilen çelişkisinin yoğun olarak yaşandığı ancak "ezenin ortaklığının" pirim yaptığı bir dünya var.

Bu dünyada da prestijli ödüller veriliyor. Ancak artık bütün prestijli ödüller küresel efendilerin sponsorluğunda, küresel efendilerin istediğini söyleyenlere veriliyor...

Böyle bir dünyada 2008 yılının "AKP ve RTE" yılı olarak ilan edildiğini duyarsanız sakın şaşırmayın.

Söyledim ya 1978'den bu yana çok şey değişti.

1978 yılını "Atatürk yılı" ilan eden ezilen ülkelerin o zamanki değer yargılarıyla, aynı ülkelerin şimdiki değer yargıları arasındaki fark, yitirilen ulusal değerler değil midir? Yitirilen laiklik anlayışı değil midir? Yitirilen insanlık değil midir? Yitirilen onur değil midir?...

Yıl 1978, yıl 2008...

Değişen çok şey oldu. Olmaya da devam ediyor...

Yitirdiğimiz çok şey oldu. Olmaya da devam ediyor...

Ya siz; ya siz yüce Türk milleti; Yitirilen bu değerlerin meydana getirdiği değişmeler karşısında sessiz mi kalacaksınız?...

(Haber Ekspres, 11 Mart 2008)

Hiç yorum yok: