Tuzla'da ölümler sürüyor...
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan 19 Haziran 2008 tarihinde Tuzla'daki ölümleri "gelişmeye" bağlayıp, "hızlı büyüme önceden öngörülemeyen, planlaması ve altyapısı hazırlanamayan sonuçlar da doğurur. Bu durum sadece ülkemize mahsus değildir" demişti...
Sektörün temsilcileriyle bir dizi toplantılar yapan başbakan, ardından Tuzla bölgesinde yaklaşık bir saat süreyle "havadan" incelemelerde bulunmuştu. Erdoğan'ın bu gezisinin ardından Meclis'te konuyla ilgili bir komisyon kurulmuştu.
Sonuçta değişen ne oldu? Hiçbir şey.
Büyük acılar neredeyse periyodik aralıklarla tekrarlamaya devam ediyor...
Tuzla'da ölümler sürüyor...
Böyle bir ortamda başbakanın ölümleri önlemek için hiçbir gözle görülür önlem almamasına mı yanarsın, ölümleri mazur gösterme çabasına mı?
* * *
Tarih: 11 Ağustos 2008.
Olayın meydana geldiği yer: Tuzla GİSAN tersanesi.
Oluş şekli: Filikanın test amaçlı denize indirilmesi aşamasında ağırlık olarak kum
torbası yerine işçiler kullanıldı. Bu sırada halatların kopması sonrasında filika denize hızla düştü. Ters döndü ve içine hızla su doldu.
Filikanın içindeki işçi sayısı: 19
Ölen işçi sayısı: 3
Yaralı işçi sayısı: 16
Ya ölenlerin ve yaralananların aileleri, eşleri, çocukları, dostları, sevenleri? Ya geri kalan işçilerin "ölümü bekleyişe" dönüşen yaşamları?
* * *
Son olayın ardından Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, Tuzla'ya geldi. Radikal önlemler alınacağını söyledi. Kazanın klasik üretim sırasında meydana gelen bir iş kazası olmadığını, ürünün testi sırasında bir "mühendislik hatasının sonucu" gerçekleştiğini belirten Çelik, "Tuzla'ya neşter vurulmalıdır. Ya tahliye edilmelidir, ya da kapatılmalıdır" dedi.
Sayın bakan bu sözleri söylerken aklınızda hangi projeler var bunu bilemeyiz ama bildiğimiz bir şey var; o da bu açıklamanın sorunları çözmek yerine sorunlardan kaçmak anlamına geldiğidir.
Çelik'in sözleriyle mevcut sorunları çözmek yerine sorunları ortaya çıkaran ortamları tamamen ortadan kaldırmak ima ediliyor. Ardından örneğin tüm tesislerin Yalova'ya taşınması gibi önerilerde bulunuluyor.
Oysa yapılması gereken, çalışma ortamını güvenli kılacak tedbirleri aldırma konusundaki iradeyi göstermektir.
Çünkü temel sorunlar halledilmeden tersaneleri nereye taşırsanız taşıyın aynı sorunlar tersanelerin taşındığı yerlerde de yaşanacak...
Olan otuz bin çalışana ve onların ailelerine olacak...
* * *
Değerli okurlarım, biri havada dolaşır. Toplantılar yapar. İnsan yaşamını değil gelişmeyi vurgular. Gelişmeyi hatalı bir biçimde insan yaşamıyla çelişik bir süreç olarak tanımlar üstüne üstlük. Diğeri ise bir işveren edasıyla "gerekirse tersaneler kapatılır" söylemiyle çalışanlara işsizliği hatırlatır... Aslında çalışanları suskunluğa çağırır...
Böyle faciaların yaşandığı bir ülkenin sorumlu yöneticilerine düşen görev öncelikle insan yaşamına verilen değeri ön plana çıkaran bir yaklaşımı benimsemek değil midir? Geçmişin hatalarından ders çıkarmak, aynı hataları tekrarlamama iradesini göstermek değil midir? Güvenli bir çalışma ortamı yaratmak için gerekli tedbirleri kesin ve net bir şekilde almak ve aldırmak değil midir?
Bu kararların alınması için daha ne kadar yoksul tersane çalışanının azalması (ölmesi), daha ne kadar tersane zengininin çoğalması (doğması) gerekiyor?
Sizce bu işte bir tuhaflık yok mu?...
Tuzla'da ölümler sürüyor. Çalışanlar ölümü bekliyor.
* * *
Değerli okurlarım, biliyorsunuz Türkiye'yi yöneten zihniyet kendisini "Osmanlı" olarak tanımlamaya bayılıyor...
O zaman Osmanlı İmparatorluğu'nun manevi kurucusu Edebali'ye ait "İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın" özdeyişini iktidara ve AKP zihniyetine hatırlatmak gerekmez mi?...
...Söz konusu zihniyet sizce Osmanlı İmparatorluğu'nun manevi kurucusunun yolundan mı gidiyor, yoksa Arap devletlerinin sermaye zengini ancak emeğe saygı ve insan sevgisi yoksunu sonradan görme şeyhlerinin mi?
(Haber Ekspres, 18 Ağustos 2008)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder