Dışarıdan aldıkları açık destekle ülkenin rejimini ve kuruluş felsefesini çeşitli yollarla tasfiye etmeye çalışanların köşeleri tuttukları bir ülkede yaşıyoruz.
Üstüne üstlük, ekonomiden sosyal güvenliğe, sağlıktan eğitime, işsizlikten yoksulluğa, iç politikadan dış politikaya kadar hemen her konuda başarısızlıklarıyla hatırlanacak bir iktidar var ortada. Ekonomistler orta vadede özellikle ekonomik başarısızlıkların daha fazla görünür olacağını ve bir krizin çok da uzakta olmadığını ifade ediyorlar. İktidarın halkın yararına olmayan ekonomi ve sosyal politikalarının son tahlilde büyük bir ekonomik ve sosyal yıkıma yol açmasından endişe ediliyor.
Ve bu süreçte Ilımlı İslam Modeli'ni kurumsallaştırmaya yönelik eylemlere karşı toplumsal tepki ekonomik ve sosyal tepkilerle birleşmeye başlıyor. Türkiye'de siyasal iktidara muhalefet giderek Atatürk ilke ve devrimleri üzerinden okunuyor. Bu durum da hem siyasal iktidarı hem de Türkiye'yi yeniden sömürgeleştirme sürecinde hayli yol almış kimi dış güçleri ürkütmeye yetiyor.
Süreç kısaca böyle.
* * *
Değerli okurlarım sürecin yönü karşısında zor duruma düşeceğini algılayan siyasal iktidar bir gündem değiştirme oyununa girişti. Ortaya attığı Ergenekon tartışmasıyla rejime yönelik tehditlere ve ekonomik ve sosyal gelişmelere karşı yoğunlaşan ve birleşen tepkilerin sinmesi için bir "korku alanı" yaratmak istedi.
Ergenekon, "Pandora'nın Kutusu" haline getirildi. Ve bu kutu hep aralık tutuldu. Kutuya herkesin bir gün girebileceği ve giren herkesin "kötü" olduğu izlenimi verilmeye çalışıldı.
Aslında demokrasinin Atatürk ilke ve devrimlerini savunan güçleri iktidara taşıma olasılığı artınca, bu güçlerin demokrat olmadığı söylemiyle onların toplumsal meşruiyetleri zayıflatılmaya çalışıldı.
İktidar tarafından demokrasi sözcüğü siyasal amaçlarla araçlaştırılıp çarpıtıldıkça, gerçek demokrasiden uzaklaşıldı.
Kısacası Ergenekon tartışmasının ülkeyi yöneten zihniyetin hedeflerini toplum gündeminde örtbas edecek bir siyasi araç olarak ortaya atıldığı görülüyor. Gerçek amacın kendi amaçlarına engel olanları ve gidişatın farkında olan "özde demokratları" yine kendi yapmak istedikleriyle suçlamak olduğu ortaya çıkıyor.
Böylelikle demokrasi söylemiyle demokrasi katlediliyor. Darbe karşıtlığı sloganıyla "sivil darbeler" meşrulaştırılıyor. Hukuk siyasallaştırılarak toplumun hukuka güveni sarsılmaya çalışılıyor. Cumhuriyet rejimiyle rövanş bir başka koldan alınıyor.
* * *
Ergenekon tartışması tüm yoğunluğuyla sürerken, Anayasa Mahkemesi AKP'nin kapatılmasıyla ilgili kararını verdi. AKP kapatılmadı ancak Anayasa Mahkemesi, 11 üyesinden 10'unun oyuyla AKP'nin "laikliğe karşı fiillerin bir odak noktası haline dönüştüğünü" tespit etti.
Değerli okurlarım, CHP Genel Başkanı Baykal'ın Anayasa Mahkemesi'nin verdiği karar konusundaki değerlendirmesi oldukça önemli. Şöyle diyor Baykal: "Bu çok önemli bir karardır. Anayasa Mahkemesi'nin bir üyesi hariç, üyelerinin tümü AKP'nin laikliğe karşı eylemlerin odak noktasına dönüşmüş bir parti olduğu tespitini, saptamasını yapmıştır... Verilen kararla, hükümet ve parlamento çoğunluğu laikliğe karşı eylemlerin odak noktasındaki bir siyasi partinin denetimi altındadır tespiti yapılmıştır. Bu bir krizdir. Çok ciddi bir krizdir. Anayasa Mahkemesi krizi çözmemiştir, krizi ortaya koymuştur. Krizi tespit etmiştir."
CHP Genel Başkanı Baykal'ın yaptığı tespit, CHP'nin şimdiye kadarki kararlı tutumunun doğruluğunu ve endişelerinin haklılığını ortaya koyuyor. Diğer taraftan da kararın nasıl yorumlanması gerektiği konusunda önemli bir çıkış noktasını oluşturuyor.
(Haber Ekspres, 5 Ağustos 2008)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder