04 Şubat 2007

BİR KÖŞE DE SİZ AÇIN! - ZAFER YAPICI

Köşe yazarlığı mı?... O kadar güzel bir duygu ki, sözcüklerle ifade etmek imkansız. Yazarak; yaşayarak anlamak gerekir...

İlk köşe yazım olan 'Kelebek Etkisi'nin yarattığı küçük bir hava akımının, dalga dalga büyüyerek tüm yurdu bir yağmur bulutu gibi saracağını; sonra o yağmurun altında ıslanmayı hayal ettim. Tıpkı, göle bir taş atarsınız, halka halka büyüyerek dalga gücü oluşturur ya; işte öyle bir şey! Gelin hep beraber güçlü dalgalar oluşturalım. Nasıl mı?

Önce kendimizi tanıyalım ve sevelim. Kendini seven insan diğer insanları, hayvanları, çevreyi, doğayı, yurdunu, ulusunu sever. Vereceğimiz tüm kararlarda, kimsenin etkisinde kalmadan, kendi öz kişiliğimizle inisiyatif alalım. Çok okuyalım, hoşgörülü olalım, gülelim, küçük şeylerle bile mutlu olmasını bilelim. Ama bununla yetinmeyelim. Araştırmacı olalım; bilime, tekniğe ve teknolojiye inanalım. Yaşadığımız kenti, bölgemizi, ülkemizi ve dünyamızı tanıyalım. Onları birer canlı varlık olarak görüp, yaşamaları için davranışlarımızı bu anlayışa bağlı olarak belirleyelim. Geleceğimiz için biz ne yapabiliriz, ben neler üretmeliyim gibi sorulara cevaplar arayalım. Tüm bunları düşünürken veya eyleme geçerken şunu aklımızdan çıkarmayalım: Atatürk ilke ve devrimlerinden asla ödün vermeden, demokratik laik, sosyal bir hukuk devletini koruma ve kollama görevimizi...

İşte bu ışık altında evimizde, apartmanımızda, okullarımızda, iş yerlerimizde, partilerde, demokratik kitle örgütlerinde v.s. birer köşe açabilirsiniz. Bu köşeye tıpkı gazete köşelerinde olduğu gibi her konuda yazı yazabilirsiniz. Bu çalışmalarınızı, yaşadığınız her anın içinde siyasetin etkisinin var olduğu bilinciyle etkinleştirebilirsiniz. Siyaset dışı kalmanın, siyasi arenayı kişisel çıkar sahası olarak görenlere terk etmek anlamına geldiğini göz önünde tutarak, bizzat siz, şikayet ettiğiniz siyaset arenasını biçimlendirebilirsiniz.

Diğer bir yandan, böyle köşeler oluşturup yazı yazmaya başlarsanız kendinize güveninizi arttırıp, düşüncelerinizi ifade etme, hak arama, iletişim kurma, gerçekleri görme gibi becerilerinizi geliştirebilirsiniz. Türk diline, dilbilgisine, imla kuralarına daha fazla hakim olmanın önemli bir yolunu da bulmuş olursunuz.

Hele bugünlerde o kadar ihtiyacımız var ki gerçekleri yazan kalemlere! Gazete köşelerini köşe dönmek için kullananlara, köşeleri tutup dört köşe olanlara inat gerçekleri yazan kalemlere. Yolsuzluğa, yoksulluğa ve yandaşlığa yanaşmayıp, kötülüğü köşeye sıkıştıracak kalemlere...

Tıpkı Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı gibi... Onlar bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmadılar. Susmayı çağın suçu olarak gördüler. Cesur bir kere, korkak bin kere ölür dediler. Cumhuriyeti, laikliği ve demokrasiyi savundular. Atatürk ilke ve devrimlerinden asla ödün vermediler.

Oysa günümüzde görmezden gelinen yalanlar, talanlar, bazı medya organlarınca ısıtılıp ısıtılıp önümüze getirilen; Türkiye'nin gelişmesini hükümet istikrarına bağlayan (ama istikrarın ancak ve ancak halktan yana hükümetin varlığında gerçekleşebileceğini kavrayamamış) düşünce, iktidar merkezli patronaj ağının daha da gelişmesine katkı sağlıyor. "Üç maymunu oynayan" bu kesimlerin yaratmaya çalıştığı vurdumduymazlık tekeline yüzyıllar öncesinden Lermontov'un sözcükleriyle bile cevap verilebilir. Şöyle diyor Lermontov "Çağımızın Kahramanı" adlı yapıtının önsözünde: "İnsanların tatlıyla beslendikleri yeter; mideleri bozuldu artık. Onlara biraz acı ilaç, katıksız gerçek gerek!" Lermontov'un Dekabrist hareketin çarlık tarafından bastırıldığı dönemin ertesindeki baskı, suskunluk ve yılgınlık ortamında bu toplumcu-gerçekçi çıkışının mantığını hatırlamak, hatırlatmak gerek...Daha da açıkçası, çekilen acılara sebep olanları, acı çekenlere anlatmak gerek!

Şimdi de öyle bir durumdayız ki, bu olumsuz ortamdan kurtulmak için ülkemizin gerçeklerini hiç vakit kaybetmeden, ailede, okulda, apartmanda, işyerinde, demokratik kitle örgütlerinde, partilerde anlatmalı; onlarca, yüzlerce, milyonlarca Uğur Mumcular, Ahmet Taner Kışlalılar yaratmalıyız.

Haydi gençler, anneler, babalar! Kalemlerinizle, yüreğinizle, beyninizle, emeğinizle... Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu demokratik, laik sosyal hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti'ni sonsuza değin yücelterek yaşatma iradesine sahip olduğumuzu gösterelim. Köşelerimizi aydınlığa açalım...

(Haber Ekspres, 14 Kasım 2006)

Hiç yorum yok: