06 Şubat 2007
ELBETTE MİLLİYETÇİ OLACAĞIZ! - ZAFER YAPICI
Son zamanlarda ülkemizde milliyetçilik kavramı ve millet düşüncesi yoğun bir biçimde tartışılan konular haline geldi. Bu süreçte, bir kesim, milliyetçiliği ırkçılığa özdeşmiş gibi gösterip toplumsal bilinçaltımıza bu dayanaksız fikri işleme gayreti içine giriyor. Böylesi bir görüşün yanlışlığının farkına varmak için milliyetçilik teorisinin oldukça geniş külliyatının bazı giriş kitaplarının ilk sayfalarını bile okumak yeterli. Hatta, milliyetçiliğin ırkçılıkla eş anlamlı olmadığını anlayabilmek için, illa Antony D. Smith, Ernest Gellner, Chatterjee ya da Benedict Anderson okumaya da gerek yok. Mustafa Kemal Atatürk’ün Söylev’ine bir göz gezdirmek, onun milliyetçilik düşüncesini kavramak, bu tezi çürütmeye yeter de artar bile…
İyi ya da kötü niyetle ortaya atılsın, böylesine tarihsel ve bilimsel verilerin çarpıtılması üzerine inşa edilen ve toplumsal hafızalarımıza işlenmeye çalışılan popüler sloganları hep birlikte sorgulamamız gerek. Bunun için de milliyetçiliğin ne olup ne olmadığını gelin kısaca tartışalım. Milliyetçilik, her şeyden evvel tek bir türü ve biçimi olan bir anlayış değildir. Milliyetçiliğin onlarca çeşidi vardır. Her biçiminin ırkçı olması gibi teorik bir zorunluluk yoktur. Milliyetçilik düşüncelerine içeriklerini kendi ideolojik ve toplumsal bağlamları verir. Bizim için asıl önemli nokta da budur. Yani, bir milliyetçilik onu yaratan toplumsal koşullara ve etkisi altında olduğu ideolojinin yapısına göre ırkçı, parçalayıcı, emperyalist biçimlere bürünebileceği gibi (ki tamamen karşı olduğumuz, mücadele ettiğimiz, lanetlediğimiz ideolojik bağlam budur), birleştirici, özgürleştirici, çağdaşlaştırıcı, emperyalist karşıtı biçimlere de bürünebilir. Bu demek oluyor ki milliyetçiliğin içeriğini belirleyen bağlamdır önemli olan. Bizim milliyetçilik anlayışımızın ideolojik bağlamı Kemalizm’dir, toplumsal bağlamı Atatürk Türkiyesidir. İşte bu yüzden gururla söylüyoruz milliyetçi olduğumuzu!
Savunduğumuz milliyetçilik düşüncesi olan Atatürk milliyetçiliğini somutlaştırmak, onun etnik ve dinsel kökenli anlayışlardan farkını vurgulamak için millet ya da ulus kavramına da deyinelim kısaca. Çünkü her milliyetçiliğin yarattığı ulus tanımı, o milliyetçiliğin içeriğinin en temel göstergesi olarak değerlendirilebilir. İnsanları ulus olarak bir arada yaşamaya yönelten birtakım unsurlar vardır. Bu unsurlara dayanılarak, “ulus” kavramının birbirinden farklı pek çok tanımının yapıldığı görülmektedir. Kimi tanımlar, birlikte yaşama iradesinin; kimi tanımlar da ortak dil, din, ırk gibi unsurların ulusu oluşturduğu düşüncesine dayanmaktadır. Atatürk’ün ise, ulus olmayı din, ırk ve etnik kökene değil; “birlikte yaşamak ve bu yaşamı, sevinç ve tasaları paylaşarak birlikte sürdürmek istenç ve iradesi “ olarak ifade edilen siyasal bilinç ve ideal beraberliğine bağladığı görülmektedir. Atatürk’ün tanımladığı biçimiyle Türk milleti “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkı”dır. Bu tanım, ırk, din, mezhep ayrımcılığına dayanan bir milliyetçilik fikrini reddeder, toprak ve yurttaşlık esasına dayanan bir anlayışı sahiplenir. Kucaklayıcıdır, birleştiricidir, eşitlikçidir, özgürleştiricidir, halkçıdır, halkından yanadır, sömürenin karşısında, ezilenin yanındadır. İşte bu yüzden gururla söylüyoruz milliyetçi olduğumuzu!
Atatürk, bu siyasal bilinç ve ideal beraberliğinin bir araya getirdiği insan topluluğunun, “ulus”a dönüşebilmesi için “bağımsızlık”ı temel koşul olarak görmüştür. Bazılarını hala ürküten noktalardan biri de budur! Atatürk, ayrımcılık yapılmaksızın bir ulus halinde birlikte yaşama iradesini gösteren yurttaşlara “ulus” kimliğinin çatısı altında birleşme yolunu açmıştır. “Bağımsız” bir ulus kimliğinin çatısı altında...İşte bu yüzden gururla söylüyoruz milliyetçi olduğumuzu!
O halde, bizim savunduğumuz Atatürkçü bağlamını gösteren net bir milliyetçilik (ulusçuluk) tanımı ortaya koyabiliriz. Atatürkçü anlamıyla milliyetçilik, ulusun tüm bireylerinin ulus olmaktan doğan onur ve kıvanç duygularıyla ve ulusal kimlik bilinci içinde, başka devlet ve toplumlardan her alanda bağımsız olarak, devletin ve ulusun geleceği için birlikte çalışması; sosyal, siyasal ve kültürel alanlarda başka toplum ve devletlerden bağımsız yaşama istencini taşıması ve bu istenci gerçekleştirmeye, ulusal devleti kurmaya yönelmesidir.
Atatürk’ün ulusçuluğu:
•Bağımsızlığı korurken, ulusu çağdaşlaştırmayı da amaçlar. Zaten çağdaşlaşmanın yolunu bağımsızlık olarak görür.
•Diğer devletlerin bağımsızlığına saygı gösterir, barışçıdır.
•Emperyalizme (yayılmacılığa), sömürüye, gericiliğe, ayrıcalıklara ve eşitsizliğe karşıdır.
•Ayırıcı değil, birleştirici ve bütünleştiricidir.
•Kişi, hanedan, kurum egemenliğine karşıdır.
•Yalnız siyasal, toplumsal ve kültürel değil; ekonomik yaşam alanını da kapsar.
Değerli okurlarım, son yıllarda, küresel çağın emperyalist güçlerinin dayatmalarıyla, etnik, dinsel ve mezhepsel kimliklere dayalı parçalayıcı bir siyaset tarzı kurumsallaştırılmaya çalışılmakta. Orta Doğu’da etnik kimliklere ve mezhep farklılıklarına dayanan, arkasında emperyalist çıkarların gizlendiği suni bir çatışma ortamı yerleşti. Bu ortamın sonuçlarını her gün izliyoruz. Avrupa’da bir kültür çatışması şekilleniyor. Böyle bir ortamda Türkiye Cumhuriyeti’nin ulusal bütünlüğüne zarar verebilecek tüm olasılıklara karşı milletçe dikkatli ve duyarlı olmalıyız. İşte bu noktada CHP lideri Sayın Baykal “Türkiye’yi sakınmaya çalışıyoruz. Kimse kimsenin inancını, mezhebini, etnik kimliğini sorgulama durumunda olmasın. Kimse, kimsenin inancını, mezhebini, etnik kimliğini aklına bile getirmesin. Hepimiz bu vatanın evladı olarak kardeşçe bir dayanışma içinde, aynı milletin insanları olarak birbirimizi sevelim, birbirimize sahip çıkalım.” demekle bu konudaki temel duyarlılığımızı vurgulamıştır. Aslında, çözümü göstermiştir!
Bu süreçte yok edilmek istenen millet kimliğimizdir. Dayanışma duygumuzdur. Yok edilmek istenen “biz” bilincidir. Yurttaşlık bilincidir. Bu yüzden Kemalist bağlamlı milliyetçiliği savunmak, birliği, kardeşliği, dayanışmayı savunmak anlamına gelmektedir. Emperyalist oyunlar karşısında bağımsızlığımızı savunmak anlamına gelmektedir. Aydınlık geleceğimizi savunmak anlamına gelmektedir.
CHP lideri sayın Baykal’ın bu kavrayışı yansıtan şu sözlerini dikkatle okuyalım: “…Milliyetçilik bu toplumun ana çimentosudur, milliyetçiliğin varlığından kimse korkmasın, milliyetçiliği de kimse bir suçlama konusu yapmasın. Elbette milliyetçi olacağız, elbette milletimizi seveceğiz. Milletin kimliğinden onur duyacağız, hepimizi, kimseyi dışlamadan, herkesi bu milletin parçası olarak kabul edeceğiz. Bizim milliyetçiliğimiz bütünleştirici milliyetçilik, ayrıcı değil, parçalayıcı değil, dağıtıcı değil, dışlayıcı değil, kapsayıcı milliyetçilik. Herkes var bunun içinde, hepimiz var, bu topraklarda yaşayıp bu ülkeyi seven herkes bu milliyetçilik tarifinin içinde. Kimse, milletin onuruyla, kimse milletin şerefiyle oynamasın; kimse milletin gururuyla oynamasın, kimse bu milletin temel değerlerine saygısızlık yapmasın. Bunu talep etmek herkesin hakkıdır, herkes bu dikkati de göstermek durumundadır…”
Değerli okurlarım, hiçbir toplum gösteremezsiniz ki, uluslaşmadan çağdaşlaşabilmiş olsun, uluslaşmadan demokratikleşebilmiş olsun. İşte Sayın Baykal’ın bu sözleri, bu bilincin net ifadesidir. Savunduğumuz Atatürk’ün milliyetçilik anlayışının net ifadesidir. Aslında, küresel çağda ayakta durabilme, gelişebilme, bütünleşebilme yönteminin net ifadesidir.
Değerli okurlarım, sevgi ve saygıyı hiçbir zaman ortadan kaldırmadan, “biz” anlayışını ve “dayanışma” duygusunu yaşatalım toplumca. Milli egemenlik, milli bağımsızlık, milli birlik ve ulus bilincini, yurtta sulh cihanda sulh, bilimselcilik ve akılcılık anlayışlarıyla harmanlayalım. İnsan sevgisini şiar edinerek çağdaşlaşma yolunda ilerleyelim…
Türk Milleti bunu başarabilecek güçtedir!
(Haber Ekspres, 6 Şubat 2006)
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder