04 Şubat 2007

EY HALKIM UNUTMA BİZİ! - ZAFER YAPICI


On dört yıl oldu…On dördüncü ölüm yıldönümünde anıyoruz “yiğit bir kere, korkak bin kere ölür”, “bilgi sahibi olunmadan fikir sahibi olunmaz” diyen ve “susmayı çağın suçu” olarak gören demokrasi ve devrim şehidimiz Uğur Mumcumuzu…O aramızdan ayrıldı demeye dilim varmıyor; çünkü bir taraftan yüreğim ve beynim hâlâ isyân ediyor, yıllar geçse de kabul etmek istemiyor bu vahşeti. Diğer taraftan, onu düşünceleriyle, felsefesiyle değerlendiriyorum. Böylece milletçe yaşadığımız bunca bunalıma rağmen hâlâ onun düşüncesine ve felsefesine sahip çıkarak, gerçekleri yiğitçe, korkmadan haykırarak Uğurumuzu, yani aydınlık yanımızı yaşatacağımıza inanıyorum.

Dile kolay on dört yıl oldu. Ancak Uğur, en az on dört yıl öncesindeki mücadelesinin mantığıyla, on dört yıl sonra on dört kat artan sorunları, tehlikeleri ve tehditleri bizlere yeniden anlatıyor gibi. Onun ifşa ettiği gerçekler, bugünün gerçekleri; onun önerileri bugünün çözüm yolları gibi. Uğur yıllar öncesinden, yolsuzluğu, yağmayı, yandaşlığı, emperyalizm ortaklığını eleştirirken, biraz da günümüzde bu kıyımlara, onursuzluklara sessiz kalanları eleştirir gibi. Sessizliğimizi, “güzel günleri” yağmur duasına çıkıp yağmuru bekler gibi bekleyişimizi, edilgenliğimizi, boş vermişliğimizi eleştirir gibi…Ve bize emperyalizme, sömürüye, gericiliğe, ayrıcalıklara ve eşitsizliklere tam da bugün başkaldırmamız gerektiğini öğütler gibi. Atatürk ilke de devrimlerinin öncülüğünde demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’ni yüceltmemiz gerektiğini, Türk milletinin çağdaşlığa ulaşmasının önündeki engelleri, ezilenlerin sırtından geçinenleri, bu vatan üzerinde oynanan oyunları, yiğitçe, korkmadan, kalemimizle, yüreğimizle ifade etmemiz gerektiğini; asıl bugün mücadele etmemiz gerektiğini haykırır gibi…

Uğur Mumcu, “kendimiz gibi yaşayan binlerce yoksulun yüreğini, yüreğimizde yaşayarak katıldık o büyük kavgaya” diyordu bir keresinde. Kimin için mücadele ettiğini dosta düşmana duyuruyordu…“Giresun’daki yoksul köylüler, sizin için öldük. Ege’deki tütün işçileri, sizin için öldük. Doğu’daki topraksız köylüler, sizin için öldük. İstanbul’daki, Ankara’daki işçiler, sizin için öldük. Adana’da paramparça elleriyle, ak pamuk toplayan işçiler sizin için öldük.” diyordu. Kimin için, kimin haklarını savunmanın karşılığında öldüğünü çok iyi biliyordu… “Bağımsızlık, Mustafa Kemal’den armağandır bize“ diyordu. Nasıl bağımsız kalabileceğimizi, bağımsızlığın anlamını en iyi o vurguluyordu. O, devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin egemenliğini, hukukun üstünlüğünü, toplumun huzur ve refahını, herkesin insan haklarından yararlanmasını savunuyordu. Atatürk ilke ve devrimlerine bağlı kalarak bu yolda mücadele ediyordu. Mustafa Kemal Atatürk’ün öğüdüne uyuyordu…

Değerli okurlarım, Uğur Mumcuyu anmak, yaşatmak, onu anlamakla, onun yapmak istediklerini algılamakla, mücadelesinin farkına varmakla mümkün. Dahası, o mücadeleye katkı koymakla, onun yapmak istediklerinin devamını cesaretle yapma kararlığında olmakla, cesur olmakla, yürekli olmakla, bilgi sahibi olmakla, yanlışların üzerine gitmekle, hak aramakla…mümkün. Bu yönde harekete geçtiğimiz zaman, Uğur Mumcu’yu gerçekten anmış olacağız. Gerçekten mumlar yakmış, gerçekten karanfiller dağıtmış, gerçekten ağıtlar yakmış olacağız…Ve o zaman bu yolsuzluğu, hırsızlığı, yandaşlığı yücelten düzeni; adaletli, halktan yana bir düzenle değiştirme umudunu yeşertmiş olacağız…

“Bir gün sesimiz, hepinizin kulaklarında yankılanacak ey halkım, unutma bizi” diyerek işte bahsettiğim umudu yani halkına güvenini anlatmaktaydı Uğur. “İsteseydik, diplomalarımızı mor binlikler getiren birer senet gibi kullanırdık” demekle onurumuzu…“Nokta kadar menfaat için virgül kadar eğilmeyen”, hiçbir zaman satın alınamayacak gururlu yanımızı anlatıyordu. Halkım, kimin için mücadele verdik, kimin için öldürüldük, bunu bilin ona göre mücadelenizi verin demek istiyordu. Korkmayın cesur olun devrimci olun, bıraktığımız yerden siz devam ettirin demek istiyordu…Aslında adam olun demek istiyordu!

Değerli okurlarım, bugün bir taraftan, Türkiye Cumhuriyeti’nin rejimi ve bölünmez bütünlüğü tehlike ve tehdit altında. Diğer taraftan da yoksulluk, yolsuzluk ve yandaşlığın çığ gibi büyümesine göz yuman, bu yönde atılan her adımı teşvik eden, dahası iktidarını bu çarpık ilişkiler ağı üzerine kuran bir yönelim ülkeyi yönetmekte. Bu anlayışı şimdi de Cumhurbaşkanlığına makamına taşıma gayreti içinde…

Bu koşullar altında milletçe daha cesur olmalıyız. Şimdi konuşma sırası bizlerde, hepimizde. Bir eline mum, bir eline karanfil alanlarda, ağıt yakanlarda…Şimdi konuşma sırası sessizliğe gömülen, ezilen, bölünen, sindirilenlerde…Şimdi konuşma sırası Türk milletinde…

Mustafa Kemal Atatürk’e, Uğur Mumcu’ya, Muammer Aksoy’a ve nice devrim ve demokrasi şehitlerimize sahip çıkıp, düşüncelerini devam ettirerek onlara layık olalım. Gerici zihniyetleri Cumhurbaşkanlığı makamına getirmeme yönünde toplum olarak harekete geçmekle başlayıp, Atatürk’ün anlayışını tekrar iktidara getirmek için uğraş vererek çağdaşlık yolunda ilerleyelim. İşte o zaman Kemalist, işte zaman Uğur Mumcu, işte o zaman Muammer Aksoy…oluruz.

Bugün 30 Ocak, 24 Ocak değil! 30 Ocak’ta, Şubat’ta, Mart’ta, her yeni günümüzde artan bir bilinçle, en az 24 Ocak’larda olduğu gibi Uğur Mumcu’yu, 21 Ekim’lerde olduğu gibi Ahmet Taner Kışlalı’yı, 31 Ocak’larda olduğu gibi Muammer Aksoy’u, 6 Ekim’lerde olduğu gibi Bahriye Üçok’u ve diğer tüm devrim şehitlerimizi hatırlamaya, hatırlatmaya yani Mustafa Kemal’i anlamaya, anlatmaya var mısınız?

Halk olarak, yiğit, korkusuz köşe yazarları ve gazeteciler olarak, “gerçek medya” olarak, binlerce, milyonlarca yürek olmaya, Uğur Mumcu olmaya, Muammer Aksoy…olmaya, onların düşüncelerini yiğitçe, korkmadan ifade etmeye var mısınız? Milletini değil, başka güçleri yüksek sadakat odağı haline getirmiş, yağmayla, yolsuzlukla, yandaşlıkla beslenen onursuzlara böylelikle en büyük cevabı milletçe vermeye var mısınız?

Demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’ni korumaya, kollamaya, yaşatmaya ve çağdaşlaştırmaya var mısınız? Bu haramiler düzenini değiştirmeye var mısınız?

Cumhurbaşkanlığı makamını, her şeyden önce ulusunun çıkarlarını savunan, halkının yanında olan Kemalist düşüncelere teslim etmeye, bunun için Atatürkçü, devrimci kimliğimizle hemen bu günden başlayarak çalışmaya, uğraş vermeye var mısınız?

Devrim şehitlerimiz, o çıkarsız, hep halkı için çarpan yüreklerinizle sunduğunuz cumhuriyet, laiklik ve demokrasi düşüncelerinizi, eylemlerinizi, kaleminizi, emperyalizm karşıtı kimliğinizi halk olarak UNUTMAYACAĞIZ, UNUTMAYACAĞIZ, UNUTMAYACAĞIZ…Bedeli ne olursa olsun, unutmayacağız, unutturmayacağız! Sizleri kalemimizde, yüreğimizde, her günümüzde, her eylemimizde yaşatacağız!

Not: Yine bir 24 Ocak’ta bir önemli insanı daha yitirdik. Eski Milletvekili, Kültür ve Dışişleri Bakanı, CHP Parti Meclisi Üyesi, Genel Başkan Başdanışmanı ve Bilim Kültür Platformu Başkanı, gazeteci-yazar İsmail Cem’i 24 Ocak’ta kaybettik. Basın, kültür ve siyaset alanında büyük hizmetler vermiş, onurlu, dürüst ve güvenilir devlet adamı İsmail Cem’e rahmet, ailesine, tüm CHP’lilere, dostlarına ve halkımıza başsağlığı diliyorum.

(Haber Ekspres, 30 Ocak 2007)

Hiç yorum yok: