İki boyutlu bir kavramdır "takiye." Söylenilen şeyin tersini amaçlamaya ve amacını çeşitli yöntemlerle gizleyip unutturmaya dayanır. Kendi zihniyetindeki kötülükleri karşıtlarının özelliği olarak sunmak, böylece kendini aklamaya çalışarak gizli gerçek hedefe ulaşmak için uygun ortam bulmak, bu etik dışı anlayışın temel yöntemlerinden biridir.
Değerli okurlarım, siyasal iktidarın bizlere "takiye" kavramını hatırlatan mantığını size üç örnek üzerinden açıklamak istiyorum. Birincisi başbakanın, ikincisi bir bakanın, üçüncüsü de bir milletvekilinin bu yöntem ile iç ve dış siyasette ve ekonomide yaşanan olumsuzlukları unutturarak, gündemi değiştirerek, milletin kafasını karıştırarak, ilgi toplayıp, gerçek amaçlarını ve ülkenin kötü gidişini unutturma çabalarını gelin birlikte değerlendirelim.
1. Başbakan Recep Tayip Erdoğan, AKP İstanbul İl Başkanlığınca Feshane'de düzenlenen bayramlaşma töreninde sevgiyi, saygıyı, barışı; yani bayramların toplumsal anlamını göz ardı edip talihsiz açıklamalarda bulundu. CHP ile ilgili olarak şunları söyledi: "Öbür taraftan bu ülkenin yıllanmışı durumunda olan bir CHP var. Sorduğumuz zaman hemen söyledikleri laf şu: 'Cumhuriyeti biz kurduk'... Sevsinler seni... Nasıl kuruyorsun cumhuriyeti? Cumhuriyet bir kişinin, bir topluluğun, bir kurumun malı değil ki! Cumhuriyet, cumhurun, halkın kurumsallaşmasıdır, senin değil. Onun için kalkıp da bunu kendine mal etme. Zaten bu sana ait bir şey olmuş olsaydı bunun patent hakkı sana ait olurdu. Kimse de senin elinden alamazdı. Bu ülkede tek partili dönemi koyun bir kenara, çok partili dönemde hiç CHP'nin tek başına iktidar olduğunu gördünüz mü? Niye? Çünkü millet inanmıyor, güvenmiyor." Erdoğan şöyle devam etti: "Milletin değerleriyle oynadılar. Hala oynuyorlar. Onun için milletimiz onlara güvenmez. Milletin kutsallarıyla oynadılar. Onlar sadece kendilerine göre yıllar yılı bizi kadrolaşmayla zan altında tutuyorlar. Bu ülkede eğer bir kadrolaşma olmuşsa, bilesiniz ki bunun en kaşarlısını CHP yapmıştır. Tarih boyunca hep böyle olmuştur."
İşte, cumhuriyeti Kemalist bağlamından koparmaya çalışarak, yani içini boşaltarak onu sahiplenir gibi görünmeye dayanan; bununla da yetinmeyip kendi gerçekleştirdiği cumhuriyet tarihinin en büyük memur ve bürokrat kıyımlarını, CHP'ye attığı iftiralar üzerinden meşrulaştırmaya çalışan bir mantığı gösteren örnek alıntı. Sayın başbakan siz, laik cumhuriyeti, patenti alınabilen bir madde olarak mı görüyorsunuz? Eğer, laik cumhuriyeti patenti alınabilir bir madde olarak görüyorsanız, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran ve şimdiye kadar yaşatan Türk milletini ne olarak görüyorsunuz? Tebaa olarak mı?...
Gurur duyarak söylüyoruz. Cumhuriyeti kuranlar başta Mustafa Kemal Atatürk ve İsmet İnönü olmak üzere, Müdafaa-i Hukukçulardır. Kuvayi Milliyecilerdir. Türk milletidir! Cumhuriyet Halk Partisi'nin temelini de Kuvayi Milliyeciler ve Müdafaa-i Hukukçular oluşturur. "Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkı", yani Türk milleti oluşturur. CHP'nin kısaca emperyalizme, sömürüye, gericiliğe, ayrıcalıklara ve eşitsizliğe başkaldıran ideolojisi olan Kemalizm'i (Atatürk ilke ve devrimlerini) güneş gibi sımsıcak ve aydınlık yürekleriyle ülkemin her yanına kazıyanlar; Cumhuriyeti imzaları haline getirenler; Türk milletinin fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür evlatlarıdır.
Atılan bu imzanın izi, buzdan örtülerle silinmek istense bile, cumhuriyetin mantığı kendi güneşiyle yeniden ortaya çıkar. CHP'nin ideolojisi olan Kemalizm, karanlık zihniyetlerin "takiye mantığı" ile soğuk günlerde buzun üzerine attığı; güneş yüzünü gösterince silinip giden imzalar (!) gibi değildir. CHP Türk milletinin değerlerini ön planda tutmuş ve ona değer vermiştir. Bunun kanıtı da cumhuriyetçilik, milliyetçilik, halkçılık, devletçilik, laiklik ve devrimcilikten ödün vermeden halkın yanında var oluyor olmasıdır. Şimdi de başta CHP Genel Başkanı Sayın Deniz Baykal olmak üzere tüm CHP örgütü ve bu değerleri özümsemiş Türk milleti, ödün vermeden aynı değerlere sahip çıkmaktadır.
Başbakan'ın "kadrolaşmanın en kaşarlısını CHP yapmıştır" sözleri de öncelikle bir T.C. Başbakanı söylemine uymamaktadır. Kaldı ki, başbakan kendi ağzıyla "CHP tek parti döneminden sonra tek başına iktidara gelmemiştir" demektedir. Şimdi başbakana sormamız gerekmez mi? Siz hangi tarihteki kadroları söylüyorsunuz? Eğer cumhuriyet kadrolarını söylüyorsanız, neye karşı husumet beslediğinizi kendi ağzınızla ifade etmiş olmuyor musunuz? Dört yıldır yapılan; sayın Baykal'ın ifadesiyle "kadrolaşmadan öte kuşatmalarınızı" örtbas etmek için ortaya attığınız politik açılımlar (!) Türk milleti tarafından ilgiyle izlenmektedir. Cumhuriyet felsefesiyle güneşten yüreklerle atılan imzaları, buzun üzerine attığınız imzalar ile kaybettiremezsiniz! Güneşten kaçamazsınız...
2. AKP'nin Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Nimet Çubukçu CHP Genel Başkanı'nın eşine yönelik olarak "Eşiyle akşam yemeği bile yemiyor; yanında hiçbir yere götürmüyor" demekle kalmayıp daha sonra "ben Deniz Baykal'ın bam teline basmak için söyledim..." demiş. Bakan Çubukçu böylelikle, sorumlu olduğu kurumlardaki olup bitenleri ve tüm olumsuzlukları bir kenara bırakmış, çağdaş bir Türk kadınına yakışmayan üslubuyla, aslında "boş bakan" olduğu düşüncesini bizzat kendisi kamuoyuna yerleştirmiştir. Unsuru olduğu anlayışın bakış açısını da bu davranışıyla yansıtarak bir kez daha AKP zihniyetini teşhir etmiştir. Ayrıca, yandaşlarından alkış alacağını zannederek makamını ve geleceğini garanti altına almak için AKP'nin de bam teline basmıştır.
Böylesine "bam teline basarak" yapılan siyaset, sığ ve seviyesizdir. Çağdaş insanların yapacağı bir siyaset tarzı değildir...Bu söyleminizden sonra Türk kadınlarının size bakış açısının ne olacağının bir araştırmasını yaptınız mı sayın bakan?
3. AKP İzmir Milletvekili İsmail Katmerci, İzmir Esnaf ve Sanatkarlar Kredi ve Kefalet Kooperatifi'nin 55. genel kurulunda yapmış olduğu konuşmada sinirlenip büyük gaf yaparak "Millet çatlasa da, patlasa da AKP'den Cumhurbaşkanı çıkacak!" demiştir. Daha sonra söz alıp, kürsüye çıkarak sürçülisan ettiğini; en büyüğün millet olduğunu dile getirdikten sonra, "millete rağmen herhangi bir olumsuz karar alınabilir mi?" demiştir. İşte AKP'nin zihniyetine bir örnek daha!
Bu anlayışı sahiplenenlerin gerçek fikirleri ve sonradan takiye mantığını hatırlatır bir biçimde yapmış oldukları manevralar ortada. Bu sözler milleti yücelten bir anlayışı mı, yoksa özde milleti tebaa olarak gören, "afiş milliyetçiliği"ne indirgenmiş millet sevgisinin (!) dışavurumunu mu işaret ediyor? Yorum sizin...
İşte değerli okurlarım, bir başbakan, bir bakan ve bir milletvekili. Daha ne olsun ki! "Takiye mantığının" Cumhurbaşkanlığı makamına da yerleştiğini düşünün... Daha kötüsü "takiye" yapmaya artık gerek duymadıkları bir Türkiye'yi. Biz, milletçe yüreğimizdeki güneşe sahip çıktıkça böyle bir Türkiye olmayacak. Çünkü buz üstüne imza atanlar güneşten hoşlanmazlar; dahasını söyleyeyim güneşten korkarlar da...
(Haber Ekspres, 16 Ocak 2007)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder