04 Şubat 2007

TÜRKİYE'NİN ALTIN ÜÇGENİ - ZAFER YAPICI

Değerli okurlarım, hepimizin bildiği gibi cumhuriyetimizin kurulduğu günden bugüne kadar cumhuriyete ve laikliğe saldırılar olagelmiştir. Ancak, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez bu dönem; bir cumhuriyet iktidarı, cumhuriyeti, laikliği ve ülke bütünlüğünü sahiplenme anlayış ve kararlılığında olmadığı, üstelik bu tavrını sistematik bir biçimde sürdürdüğü konusunda yoğun eleştirilerin muhatabıdır. Ve ne yazık ki, bu eleştiriler gerçeği yansıtmaktadır.

Dış ve iç siyasette yaşanan olumsuzlukların temel nedeni de budur...

Demokrasiyi bir yüksek değer değil bir araç olarak gören iktidar, onun nimetlerinden faydalanarak, hem cumhuriyete hem de demokrasiye zarar vermektedir. Ayrıca AB sürecinin getirdiği dayatmaları açık yahut gizli politik gündemlerini meşrulaştırmak için kullanmakta, AB düşüncesi ve ABD yandaşlığı üzerinden gerçekte hiç de demokratik olmayan iktidarını muktedir kılmaya çabalamaktadır.

Tehdit sürecek

Böyle bir süreçte, Türkiye'nin altın üçgeni olan cumhuriyeti, laikliği ve demokrasiyi tahrip etmeden ayakta tutabilmenin yollarını bulma konusu yurttaşlık bağlamında en önemli gereklilik olarak karşımıza çıkmaktadır. CHP Genel Başkanı Sayın Deniz Baykal'ın bu konuya yaklaşımı bu gereklilik nedeniyle oldukça önemli ve yol gösterici. Baykal'a göre bugün Türkiye'nin önünde iki büyük tehlike ve tehdit var: Birincisi laik, demokratik cumhuriyet kimliğimize yönelik bir potansiyel tehdit. Baykal'a göre bu tehdit hep olagelmiştir, bundan sonra da olmaya devam edecektir. Ancak bugüne kadar Türkiye'yi yönetenler hep bir bilinç içinde, ulusal sorumluluk içinde olmuşlardır. Türkiye'yi yönetenlerin bir kısmı din istismarı konusunda değişik derecelerde girişimler yapmışlardır; ama hiçbirisi şimdiki iktidar gibi açıktan cumhuriyet ve laiklik karşıtlığına sürüklenmemişlerdir.

Baykal'a göre tehditlerden ikincisi, Türkiye'nin ulusal birliğine, bütünlüğüne yönelik tehdittir. Bunun aşılması da Türkiye'nin önündeki en önemli konulardan birisidir. Baykal'ın sözleriyle "Bu iki tehlikeyi, bu iki tehdidi yok saymak, tam bir aymazlıktır. Türkiye'yi yönetenler ister sağda olsunlar, ister solda olsunlar, ister muhafazakâr olsunlar, ister liberal, ister sosyal demokrat, bu tehlikelerin bilincinde olacaklardır, bu tehlikelere karşı duyarlı olacaklardır, buna karşı tedbirli olacaklardır, sorumlu olacaklardır. Buna ihtiyaç var."

Arka arkaya açıklamalar

Değerli okurlarım, Türkiye'nin yaşadığı tehlikenin büyüklüğü konusundaki tepkiler sadece ana muhalefet partisinden değil, çeşitli cumhuriyet kurumlarından da gelmeye devam ediyor. İktidarın vurdumduymaz yaklaşımlarından rahatsız olan Kara K.Komutanı, Hava K. Komutanı, Deniz K.Komutanı, Cumhurbaşkanı ve Genelkurmay Başkanı birbiri ardına açıklamalar yapma gereği duydular. Bu tepkilerin nedenini açıkça ifade edelim: Cumhuriyete, laikliğe, ülkenin bütünlüğüne ve kurumlara yönelik tehlike ve tehditler öyle noktalara gelmişti ki, aslen bu tehditleri savuşturmakla görevli olan hükümet aygıtı, en iyimser ifadeyle bir boşvermişlik içindeydi. Görevini yerine getirmiyordu. Böyle bir durumda bu kurumlar, bu konuda bir sivil farkındalık yaratma misyonunu yüklendiler, birer uyarıcı ve harekete geçirici etken konumuna geldiler. "Halkın" cumhuriyeti ve demokrasiyi eşzamanlı koruması konusunda yol gösterici bir adım attılar.

Değerli okurlarım, akıldan çıkarılmaması gereken nokta da bu. Cumhuriyet ve demokrasiyi koruyup geliştirme konusunda asıl önemli sorumluluk sizlere; bizlere; halka düşüyor. Ordu kanadından gelen açıklamalar, demokrasiyi araçsallaştırmaya çalışanların hizmetindekilerin iddia edeceği gibi halkın sorumluluğunu dışlayıp, onun yerine oturmuyor. Aksine "halkın" bu konudaki kritik sorumluluğuna vurgu yapıyor.

Hepimizin işi

CHP Genel Başkanı Sayın Deniz Baykal da bu önemli noktanın altını şöyle çiziyor: "Cumhuriyeti korumak, Silahlı Kuvvetler'in işi. Peki Odalar ve Borsalar Birliği'nin işi değil mi? TÜSİAD'ın işi değil mi? Esnaf ve Sanatkarlar Konfederasyonu'nun işi değil mi? Türk-iş'in işi değil mi? Derneklerinin işi değil mi? Gençlerin işi değil mi? Kadınların işi değil mi? Hepimizin işi değil mi? Sivil toplumun işi değil mi?...Bir süre sonra demokrasi, cumhuriyete karşı bir hesaplaşma arayışı içine girecek, bir süre normal gittikten sonra tekrar yeniden müdahale...Bu kısır döngüyü yaşamak zorunda mıyız? Üç defa yaşadık işte, bir daha yaşamayalım bunu...Bunun çaresi ne? Bunun çaresi, cumhuriyete toplumun sahip çıkmasıdır...Ben demokrasiye bakarım, cumhuriyete de başkaları baksın demek olmaz, olmuyor. Bunu değiştirmemiz lazım. Türkiye siyasetine bu iki duyarlılığı birlikte sahip kılmamız lazım."


Türk milletinin fertleri olarak sorumluluk bize düşüyor. Yapmamız gerekenler var! Görevlerimizi başka kurumlara havale etmeden, onların da yıpranmalarına göz yummadan harekete geçmek gibi... Büyük Önder M. Kemal Atatürk'ün Türk Gençliğine Hitabesi'nin, Bursa Söylevi'nin özünü bilmek ve uygulamak gibi... Yurttaşlık görevlerimizi yerine getirmek gibi... Türkiye'mize sahip çıkmak gibi... Altın üçgenimiz olan Cumhuriyet, laiklik ve demokrasinin birlikte gelişmesini sağlamada inisiyatif almak gibi...

(Haber Ekspres, 11 Ekim 2006)

Hiç yorum yok: